17 Şubat 2010 Çarşamba

Bir seri katilin ilk cinayeti

Soğuk havayı ciğerlerine çektikten sonra, duvara yasladığı ucu sivri değneği eline almıştı. Kurbanı aşağıda saklanıyor ve katilin hamlesini bekliyordu. Katil düşündü, çok zeki değildi fakat babasından yapabileceği tek şeyi öğrenmişti, ileri doğru hamle.
Elindeki değneği bedenin bir parçasıymış gibi kullanacaktı, eğildi. Ayakkabılığın altında duran masum canlıya bakıyordu. Gözleri hafif karanlıkta kırmızı kırmızı parlıyordu. Geri doğru bir adım atıp değneği kurbanının bulunduğu yere soktu. Yumuşak bir yere saplandığını anladığında ise yavaşça asıldı elindeki silahı.
Değneği sallarken ucundaki çaresiz fareye acımasızca baktı çocuk. Babasından öğrendiği kadarıyla bu canlılar evlerindeki yiyeceklere zarar verip, etrafı pisletiyorlardı; Yok edilmeleri şarttı. Daha bir saat öncesine kadar türlü çizgi filmler izlemişti ve kendini kahraman olarak görüyordu. Farenin leşini çöpün kenarına dayayarak çöpe indirdi. Kanlı değneği kahramanlığının kanıtı olarak aldığı duvarın dibine yaslarken göğsü kabarmıştı. Seneler boyunca gördüğü farelere işkence edecek olan katil doğmuştu.

Evet o katil benim. Ve evet ben iğrencim xD

14 Şubat 2010 Pazar

O taşlar yok mu!..


Çok çok eskilere dayanır bu merakım. Bi gün yürüyorum eve doğru, tren yolunun ordan geçeyim dedim. Geçtim geçmesine, zaten kıldım o patikamsı yola, iyice kıl oldum o gün. Bir sürü taş bir sürü. LAN! dedim kendi kendime. Bu taşlar neden burada? Amaç ne?

O gün bugündür düşünüyorum. Hala bulduğum cevaplardan tatmin olmadım. Düşündüm. Geceler boyu düşündüm. Sonunda tek bir mantıklı yanıta ulaştım; Sürtünme!
Tren kazalarında trenin çok kaymasını engellemek için o taşlar oradalar dedim. Ama hala kıllanıyorum bi nebze. O taşlar neden orada, resmi ağızdan duymak istiyorum. Hala TCDD'ye kılım, hala o patikadan nefret ediyorum. Her geçişimde kuğu misali demirlerin üzerinde süzülmekten nefret ediyorum. Ya siz?